Adile Naşit Kimdir?
Hangi yaş grubunda olursanız olun, Hababam Sınıfı’nda okul zilini çalarak merdivenlerden aşağı koşturan Hafize Anayı seversiniz. Pespembe yanakları ve kocaman gülüşüyle içimizi ısıtan Adile Naşit, bize sinema perdesinden hep neşe saçtı. Kâh eğlendirip, kâh güldüren Adile Naşit kimdir?, yeri geldi inatçı bir turşucu oldu yeri geldi “Uykudan Önce” masallarımızı okuyarak bizleri rüyalara hazırladı. Oğlu Ahmet’i kaybedince tüm çocuklar onun, biricik kuzuları oldu. Tüm çocuklar onun biricik kuzuları olunca, haliyle Adile Naşit de bizlerin annesi oldu. Ekranlarda ya da sahnede gördüğümüz güler yüzlü, kısa boylu kadın tüm oynadığı karakterlerle bir efsane haline geldi. Peki Adile Naşit kimdir? Hayat hikayesi nedir? Hangi rolleri üstlenmiştir?
Dünyaya Bir Adela Naşit Geldi
17 Haziran 1930’da dünyaya gelen Adela, sanatçı bir aileye gözlerini açtı. Annesi Amelya bir tiyatro oyuncusuyken babası Naşit Özcan (Komik-i Şehir Naşit) ise komedyendi. Aynı zamanda abisi Selim Naşit Özcan’da oyuncudur. Anne tarafından Ermeni ve Rum kökenlere sahip olan Adela, doğduğu andan itibaren sanatın içerisinde kaldı. Yalnızca anne babası da değil; dedesi Kemani Yorgo Efendi ve Küçük Verjin olarak bilinen anneannesi ise kantocuydu.
Adile, 14 yaşına kadar eğitim hayatına devam etti. 14 yaşındayken babasının ölümü soncunda okulu bıraktı ve sahnelere kendini adadı. Bu dönemden sonra bizlerin tanıdığı Adile Naşit olma yolunda ilerlemeye başladı. İlk olarak İstanbul Şehir Tiyatroları’nda çocuk tiyatrosu yaptı. Böylelikle tiyatroya ilk adımını atmıştı. Daha sonrasında potansiyeli fark edilince Muammer Karaca Tiyatro’sunda görev almaya başladı. Kariyeri çok küçük yaşta bu denli parlayınca, mesleğinden emin olmuş olacak ki 1948 yılında, daha 18 yaşındayken, Aziz Basmacı ve Vahi Öz ile bir tiyatro ekibi kurdu. Bu ekibin yıldızı da oldukça parlamış, turnelerin ardı arkası kesilmemiştir. Kurdukları ekiple 3 yıl boyunca sahnelerin tozunu iyice yuttuktan sonra, ekipten ayrılarak 1954’te Muammer Karaca Tiyatro’suna geri döndü. Tiyatro’da yıldızı parlayan oyuncu, sinema sahnelerini doldurmaya başladı.
1947 senesinde Seyfi Havaeri’nin yönetmenliğini yaptı Yara filmi ile yedinci sanata adımını atmış oldu. İlk adımından sonraki işi ise artık kariyerinin dönüm noktası olan 1948 yapımlı Lüküs Hayat olmuştur. Adile Naşit’in yarattığı karakterler öyle güçlü olmuştur ki Türkiye’nin onu tanımaması imkânsız bir hale gelmiştir.
Adile Naşit’in Hayat Noktaları
1950 yılına gelindiğinde ise oyuncu sevgilisi Ziya Keskiner ile evlendi. Adile ve Ziya’nın mutlu evliliği devam ederken 1952 yılında Ahmet adının verdikleri oğlu dünyaya geldi. Ahmet sanat dolu bir evde büyürken, eğitim hayatının daha ikinci senesinde ciddi bir hastalığı olduğu ortaya çıktı. Ahmet, doğuştan kalbi delik olarak doğmuştu. 8 yaşında geçirdiği rahatsızlık sonucunda öğrenilen bu rahatsızlık daha sonrasında ailenin mutluluğuna gölge düşürecekti.
Ahmet, uzun bir dönem hastalığından ötürü okula gidemedi. Uzaktan aldığı eğitim ile ortaokul seviyesine kadar geldi. Ortaokul bitirme sınavları sırasında Ahmet’in kalbindeki sorun ciddi boyutlara ulaştı ve ameliyat olması zorunlu hale geldi. Bu ameliyat ciddi ücretler karşılığında yalnızca Amerika’da yapılmaktaydı. Ailenin bütçesinin yetersiz oluşu nedeniyle sanat camiası, bu duruma elbette kayıtsız kalamadı.
Toparlanması gereken miktar 100 bindi ve bu rakam çeşitli etkinlik ve bağışlarla toparlandı. Ahmet, Amerika’da ameliyatını oldu. Her şey güzel geçerken bir gün Ahmet’in komaya girmesiyle kalbi durdu. 16 Haziran 1966 yılında ise maalesef dünyaya gözlerini yumdu. Bu sırada Adile Naşit, İzmir’de bir turnedeydi ve sahneye çıkmaya hazırlanıyordu. Çocuğunun ölüm haberini aldıktan sonra ne yaptı ne etti yine de o sahneye, görevini yapmaya çıktı. Doğum gününün arifesinde oğlunu kaybeden oyuncu, 1966 yılından sonra bir daha doğum gününü kutlamadı.
Bu dönemden sonra Adile Naşit’in hayatı yalnızca sinema, tiyatro ve çocuklar olacaktı.
Ekranların ve Sahnelerin Vazgeçilmez İsmi
70’lerde sinema ile bağı gittikçe güçlenen Adile Naşit, İşte Hayat filmindeki performansıyla Antalya Altın Portakal Film Festival’inde, en iyi kadın oyuncu ödülüne layık görüldü. Beyaz ekranlardaki hayatında şüphe götürmez en büyük çıkışı, Ertem Eğilmez’in yönetmen koltuğunda oturduğu ve Rıfat Ilgaz’ın eserinden uyarlanan Hababam Sınıfı ile yaptı. Canlandırdığı Hafize Ana karakteriyle artık herkes onu daha iyi tanımıştı. Münir Özkul ile yaptığı rol arkadaşlığı ile ekranların vazgeçilmez ikilisi haline geldi. İkilinin, özellikle Neşeli Günler filmindeki turşu kavgası hepimizin evlerine konuk oldu. Turşunun sirkeyle mi yoksa limonla mı yapılacağı konusu, herkesi kendi tarafını belirlemeye zorladı.
1980 yılına geldiğimizde ise TRT, Uykudan Önce programını Adile Naşit’e götürdü. Adile, evinde oğluna anlatacağı masalları tüm Türkiye’ye anlatmaya başladı. Dönemin çocukları Adile Naşit’in “kuzucukları” oldu ve her gece onu dinledi. 1985 yılında “Yılın Annesi” seçilerek, tüm ülkenin sevgisini kazandığı resmileşmiş oldu.
Tarihler 1982 yılının temmuz ayını gösterdiğinde Adile Naşit’i üzen bir olay daha yaşandı. Eşi, hayat arkadaşı Ziya Keskiner vefat etti.
Adile Naşit kimdir?, yılın Annesi ise bağırsak kanserine yakalanmıştı. Kanser ile mücadele ederken mesleğini icra etmeye hiçbir zaman ara vermedi. Mücadelesi, 11 Aralık 1987 yılına kadar sürdü. Maalesef o tarihte Adile Anne hayata gözlerini yumdu ancak hayata neşe sunmaya her zaman devam etti.