Mariana Çukuru Gizemi
Mariana Çukuru, 1872 yılında rastgele keşfedilmiş bir çukurdur. O zamandan beri bilim insanlarının ve dünyanın dikkatini çekmiştir. Bu çukur aslında bize Dünya’nın oluşmasıyla ilgili de bilgiler sunabilir. Gelin, hep beraber bu yazımızda Mariana Çukuru gizemi hakkındaki detayları inceleyelim.
Mariana Çukuru Özellikleri
Mariana çukuru adını İspanyol kral 4. Philip’in dul olan karısı Avusturya kraliçesi Mariana’nın isminin verildiği Mariana adalarından almıştır. Yeryüzü üzerinde bulunan en derin yer olarak bilinir. Derinliği Everest Dağı ile kıyaslanır. Everest Dağı’nı tabana oturtsalar bile yüzeye 1 km kadar mesafe kalacağı söylenir. Yaklaşık olarak belirlenen güncel boyutları; derinlik 10.994 metre, uzunluk 2.542 kilometre ve genişliği 69 kilometre olarak açıklanmıştır. Bu çukur Filipinler ve Pasifik’in ise doğusundadır. Şekli hilal biçiminde bir yara izine benzetilir. Mikrobiyal canlıların bu hendek içerisinde yaşadığı da öne sürülmektedir.
Mariana Çukuru Tarihi
Mariana Çukuru okyanus tabanını kesmekte olan derin oluk ağının bir parçasıdır. Bunlar ancak iki tane tektonik plaka çarpıştığı zaman oluşur. Çarpışılan noktada levhalardan biri ötekisinin altına girerek Dünya’nın mantosuna inmiş, böylece okyanus hendeği oluşmuştur. 1872 yılında tesadüfi keşfedildi. Bunun sonucunda İngiltere’ye ait araştırma gemisi HMS Challenger, okyanusun taban haritasını çıkartmak amacıyla işe koyuldu. Çalışmalar tam olarak 4 sene sürdü. Tamı tamına 112 km yol kat edildi. Bu keşif sırasında literatürde bilinmeyen 4.000’den fazla yeni canlı keşfedildi. Peki, o yıllarda ilkel bir şekilde araştırma nasıl yapıldı?
Araştırmacılar her 225 km de bir toplam 400 km ip ve belli ağırlığa sahip olan kurşun ağırlıklarla derinliği ölçüyorlardı. Bu işlem yapılana kadar tarih okyanusun bu kadar derin olabileceğinin farkında değildi. Karaya 4.475 kulaçta vardı. Yaklaşık deniz yüzeyinden 8 km aşağısı anlamına gelir. Bu olay okyanus biliminin doğuşu olarak da bilinir. Aynı zamanda bu gemi sayesinde okyanus tabanının rastgele haritası da çıkartılmıştır.
Bu gizemli yapıyı daha iyi anlayabilmek için 1951 yılında da bir çalışma yapılmıştır. Bu çalışma da 2. Dünya Savaşı’nda kullanılan bir teknoloji kullanıldı. Alman denizaltılarının yerini belirlemek için kullanılan sonarlarla çalışmalar yapıldı. İngiliz donanmasına ait bir gemi çalışmayı yürüttü. Çalışmalarda amaç yine tabanın haritasını çıkartmaktı. Çalışmalar Mariana’nın bir delik olmadığını ispatladı. Çünkü bu bir hendekti.
Mariana Çukuruna Dalış
Edinilen bilgiler tatmin edici değildi. Çukurun dibine inmek gerekiyordu. Çukurun tabanındaki basıncın yüzeydeki basıncın 1000 katı olması bu durumu zorlaştırıyordu.
- 1953 yılında İsviçreli bilim insanı Auguste Piccard dalışın gerçekleşmesi için Triest batiskafı icat etti.
- Tam 7 yıl boyunca test dalışları ile dayanıklılığı ispatlandı. Artık dalışa hazırdı.
- Dalış için 2 isim belirlendi. Bunlar Auguste Piccard’ın oğlu Jacques ve Amerikan deniz subayı Teğmen Don Walsh’tır.
- Bu iki kişi ile Triest batiskafı 23 Ocak 1960 tarihinde okyanusun derinliklerine doğru dalışa geçti. Saatte 5 km hızla seyretmekteydiler.
- Seyir esnasında olan biteni görmeleri için bu araç çift kat cam ile tasarlandı. Yüksek basınç nedeniyle belli bir süre sonra aracın camı patladı. Buna rağmen dalışı kesmeyerek yollarına cesurca devam ettiler.
- Okyanus tabanında karşılaştıkları 30 cm genişliğindeki balık sayesinde tabanda yaşam olduğunu ispatladılar.
- Aracın oluşturduğu toz bulutu yüzünden geri dönmek zorunda kaldılar. 9 saat süren bu dalış aynı zamanda bir dünya rekoruydu.
- Gizem daha tam olarak çözülememişti.
Mariana Çukuru 1977 Araştırması
Bu yıla kadar çukurun nasıl oluştuğuyla ilgili bir veri elde yoktu. Jeologlar da konuya dahil oldular. Tektonik bölgelerden magma fışkırarak okyanus tabanını yukarı kaldırır. Bu magma her faaliyet gösterdiğinde eski kabuk tepeden aşağı doğru itilerek yeni kabuk üstünde yer alır. Böylece okyanusta yeni bir kabuk oluşur. Bu durum Mariana Çukuru’nun gizemine ışık tutmuştur.
Mariana Çukurundan Gelen Gizemli Ses
ABD Oregon Eyalet Üniversitesi Hatfield Deniz Araştırma Merkezinde çalışan uzmanlar çukura bir mikrofon indirdiler. Bu mikrofon ile sesler kayıt altına alındı. Bu mikrofon su altında kullanılmak üzere tasarlanmıştır. 3,5 saniye süren bu ses 38-8bin hertz aralığında duyuldu. Mariana Çukuru, bu sese de Pasifik Biyotambarı adını verdiler. Bu frekans aralıklarına bakacak olursak, bu ses balenli balinalara ait olabilirdi. Çünkü balenli balinaların birbirleriyle iletişim kurmak için çıkardıkları seslerde bu frekanstadır. Sonuç olarak bu sesin balenli balinalara ait olduğu anlaşılmış oldu. Araştırmalar hala devam etmektedir. Sesler bilime ışık olmuştur ve tabanda yeni canlılar olabileceğinden ümitlenilmiştir.